bir kardeşimin yolladığı mesaj herşeyi ne kadar güzel özetlemiş:
son aylarda domuz gribi vesilesiyle yeni bir terör çeşidi olarak literatüre giren sağlık terörünün bir yüzüyle karşılaştık. bizlere neler öğütlenmedi ki ? avm'lere, tiyatroya, sinemaya gitmeyin vs. vs. iyi güzel avm'lere gitmeyelim, zaten bayılmıyorum, e peki iş ne olacak? bizim işyerinde var 1000 kişi, çoğu genç. günde 9 saat beraberiz. koklaşa hohlaşa çalışıyoruz. haftanın 5 günü işe gitmemin yanında haftasonu 2 saat avm'ye, tiyatroya vs. gitmemin ne kadar sakıncasi olabilir? ama yok kimse işe gitme diyemiyor, diyemez. o yüzden başka şeylerle bizi korkutup terörize ediyorlar. nihayetinde yaratılmak istenen panik, domuz gribi aşısı olarak dönüyor.
başka bir konu : geçenlerde radyo odtü'ye bağlanan bir dinleyici gece kızılay, tunus ve arjantin caddelerinin tehlikeli olduğuna dair bilgilerini aktarıp "artık ben buralara gitmiyorum" diyor. programı yapan arkadaş da cevabı yapıştırıyor, "zaten senden de gitmemen isteniyor. bu durumda bizim yapmamız gereken inadına oralara gitmek değil midir? kolluk kuvvetlerini göreve çağırmak değil midir?" diyor. yine terör estirilip insanlar evlerine tıkılmak isteniyor.
terörize edilmiş toplum kolay güdülen toplumdur. yıllar önce eric fromm'un özgürlükten kaçış'ını okumuştum. modern çağın insanının neden özgürlüklerini bırakmaya meyil ederek esarete ve faşizme geçit verdiğini irdeliyordu kitap. evet bu çağda yaptığımız resmen özgürlüklerden kaçmaktır. bunun sonunu da biz gayet iyi biliyoruz.