şener şen her zamanki gibi iyi oynamış. standardı hiç düşmüyor; onun bu çok iyi performansı seyreden için o kadar olağan ki artık normal oynamış der gibi hissediyorum kendimi. cem yılmaz tek kelimeyle döktürmüş. komikten ciddi bir karaktere geçişi -ki filmde matrak bir polisi oynuyor- ona nasıl hayat verdiği görülmeye değer. karısını canlandıran melisa sözen’le bir kafe sahnesinde duyguyu öyle bir geçiriyor ki seyredene on numara. okan yalabık yeni yetme polis-antropolog rolünde çok yetenekli olduğunu bir kez daha göstermiş. rolü boyunca devam eden bir tiki var ki ister istemez gerçekten varmış böyle bir şey diye düşünmeden edemedim. melisa sözen’i çok beğenirim o nedenle objektif olamayacağım kendisi hakkında.çetin tekindor nedense bana “babam ve oğlum”daki rolününün bir benzerini oynuyormuş gibi geldi.
öyle bir atmosfer yaratmış ki yönetmen bütün film boyunca içinden çıkamıyorsun. görüntü yönetmeni çok iyi iş çıkarmış helal olsun.
filmin sonu gelmeden olayı seyirci olarak çözüyorsun ve kahramanların çözmesini bekliyorsun. gerilim filmin sonuna kadar taşınmak istememiş bu da sanırım dramatik öğeler ve oyunculuk biraz daha öne çıkarılmak için yapılmış. ama senaryoda hiç boşluk yok. film içindeki bir karakterin her sahnede “allah razı olsun” demesi kafama takıldı. “niye böyle diyor, takdiri ve teşekkürü hakederken?” diye düşündüm. cevapsız kalan akla yatmayan bir şey yok. sadece “acaba bizim polislerimiz gerçekten bu kadar naif mi?” diye sorabilirim.
gerilim, dram, iniş ve çıkışlar müzikle beraber su gibi akıp gidiyor.
emekli olacak komisere verdikleri veda yemeği baştan sona tekrar tekrar seyredilmeyi hakediyor. yedikleri azar sonrası gidilen meyhane sahnesi, güzel avrat otu muhabetleri de unutulmaz.
ve son söz:
“biz gölgesiz kaldık”