duyunca çok heyecanlandım: "yedinci gün" geliyormuş ihsan oktay anar'dan.
sonra "suskunlar"'dan şu bölümü hatırladım:
"neyzen ibrahim dede neyine el atıp onu öptüğünde dergahtakiler düğün bayram ederler, o bir besmele çekip neyini üflemeye başladığında kendilerinden geçerler, coşarlar ve mest olurlardı.
ama ne yazık ki, bu şeyh ney üflerken ya bir perdeyi azıcık pes veya tiz çalar, ya da bir sesi fazlaca uzatır, yani mutlaka bir, sadece bir tek hata yapardı. kendisine "erenler, zirgüleyi biraz dikçe üflediniz!" veya "peşrevin ikinci hanesinde usulü bir ara kaybeder gibi oldunuz!" diyenlere daima şu cevabı verirdi.
"kusur benim imzamdır."
ardından şunu söylemeyi de ihmal etmezdi
"kusur benim imzamdır. bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı."