top of page
Ara

sombahar

Yazarın fotoğrafı: Ali Orhan YalcinkayaAli Orhan Yalcinkaya

anneannem yazın bittiğini domatesten anlardı: "konya'nın yerli domatesi çıktı mı, yaz biter oğlum" derdi. ben ise evin bahçesine birer hafta arayla dökülen odun ve kömür yığınından anlardım.

sırtta çuvallarla odunu üç kat çatıya taşımak benim görevimdi ama bunu neredeyse bütün haftaya yayardım. seri başı olmam nedeniyle kömürün geldiği haftayı ise bay geçerdim. o nedenle kapının önünde bekleyen kömür yığının kime ait olduğunu anlamak için zile basanlar, en sonunda anneme ulaşmayı başarabilirlerse "abla biz çekelim" pazarlığının ardından bir çırpıda olayı nihayete erdirirlerdi.

bu noktadan sonra babam sahne alırdı. tınal marka sobamızı kurmak için borularla amansız bir mücadeleye girerdi. dirsekler nereden dönsün, hangi boru nereye gelecek, yok boru kısa kaldı, yok uzun geldi... tam bir sinir harbi şeklinde geçerdi bu fasıl. ailecek gerilim filmi seyretmiş kadar olurduk. kurulduktan sonra borunun akıtması muhtemel ek yerlerine deterjan kapları telle sabitlenir ve final çamaşır askılığının boruya bağlanmasıyla yapılırdı.

sonrasında yaşanılan keyfi en güzel umut sarıkaya'nın karikatürü anlatır benim için.

sobalı evde büyümüş bir çocuk olarak lokman hekimle erken tanıştım. üşütüp öksürmeye başladığımda her derde deva vicks ile önce göğsümü sonra sırtımı sıvazlardı annem. daha sonra gürül gürül yanan sobanın kenarına tutarak ısıttığı havluları fanilamla vücudum arasına sokuştururdu. bunu şöyle tarif edeyim: serin sulardan kızgın kumlara atlamak gibi bir şeydir... sonra da aspirin içirip uykuya yatırırdı. hastaneyle, doktorla, antibiyotikle işimiz olmazdı. cemal süreya'dan apartarak söyleyecek olursam: "yoksul çocukluğumuz çok kısa, dörtnala büyümemiz lazımdı"

 
 
 

© AOY 2014

bottom of page