pazarcılık yapan bir baba ile çamaşırcı bir annenin kızıydı. annesi ölünce ergenliğinin de geçtiği bir manastıra gönderilir.
sorunlu ve karmaşık bir çocukluğun ruhunda yarattığı fırtınayı sabun ve tazelik aşılayan aynı zamanda yeni ve modern kadını tanımlayan bir kokuyla dindirmek takıntısı haline gelmişti. böylesi bir parfüm yaratma arzusu “kutsal kaseyi” bulma isteğinden farksızdı. mesele bunu başarabilecek birini bulmaktı.
taze kokular yaratmak için kullanılan limon, bergamot ve portakal vb. çarpıcı olmakla beraber beraber ciltte çok uzun sure kalmıyordu. o sıralarda kimyagerler, aldehit olarak adlandırılan ve yapay olarak üretilen kimyasal kokuları izole etmeyi başarmıştı. olağanüstü güçlü kokular oldukları için parfümlerde kullanımı konusunda tereddütler vardı.
1920 yazı sonunda sevgilisi grandük dimtri pavloviç ile cote d'azur’a tatile gittiğinde rus kraliyet ailesi için çalıştığını öğrendiği ernest beaux ile tanışır. beaux meraklı ve aynı zamanda cesur biridir. kendisinden istenen yeni ve mükemmel koku için birkaç ay çalışır. ve sonunda hazırladığı 10 numuneyi sunmak üzere karşısına çıkar.
1’den 5’e kadar ve 20’den 24’e kadar numaralandırılmış numunelerden 5 numaralı olanı alır. bu numunenin “kusursuz bir laboratuvar hatası” olduğu söylenir çünkü beaux’un yardımcısı daha önce hiç kullanılmamış bir miktarda aldehit eklemiştir. ilginç olan ise bunun sabun gibi kokuyor olmasıdır.
yasemin, gül, sandal ağacı ve vanilya ile aşılanmış bu koku, manastırda geçen çocukluğuyla lüks metres hayatının ruhunda yarattığı huzursuzluğu dindirmiştir.
başka hiçbir şeye benzemeyen, kadın kokan bir kadın parfümüdür.
sonrası ise bunun çok iyi pazarlanmasıdır. aynı dönemde yaşamış iki kadın, kokunun yaratıcısı coco chanel ve marilyn monroe bunu hakkıyla yapar.
şişesi, viski dekantörüne benzetilerek tasarlanan “chanel no 5”in hikayesi bu.
kapağında bu şişenin bir benzeri olan “doğa tarihi”nin kahramanı doğa’nın hikayesi de aynı zamanda.
tıpkı de coco chanel gibi, marilyn monroe gibi...
“dış görünüşüyle aklını bozmuştu. kendi hayatıyla meşgul olmayı bırakıp başkalarının hayatlarıyla meşgul olmaya başlamıştı. kendi gözleriyle değil, başkalarının gözleriyle bakıyordu kendine. onaylanma hevesiyle.”