top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAli Orhan Yalcinkaya

deliduman


deliduman.jpg

elinizden tutup saçınızı okşar gibi, yıllardır gizlenen bir sırrı verir gibi, her sözcüğün üstünde tane tane durarak, kimi zaman fısıldayarak kimi zaman bağırarak ama her zaman gerçeklere sadık kalarak anlatmış emrah serbes. dramatik hadiseleri daha da dramatik hale getirmek için fırsat kollayan kolpacının biri değil. gerçek hayat tecrübelerinin son temsilcisi. modası geçmiş bir teknolojinin son bayisi. içinde bozguna uğramış her şey adına konuşuyor bizlerle. sert düşüncelerin paramparça ettiği hisler adına konuşuyor.

bazı hatıraların hala, kızgın tavaya damlayan sular gibi içinde cızladığı; eğer o hatıraları yazmazsa şu an içini yakan o cızırtılar ömür boyu yakasını bırakmayacakmış gibi hisseden biri.

yangına gider gibi sevdiğinin peşinden gidenler misali aldım romanı elime.

namluya sürülmüş ateş almaya hazır 17’lik deli fişek çağlar iyice ve “niye tarafsız bir gözle bakayım ki, o benim kız kardeşim.” diyerek anlattığı kız kardeşi çiğdem iyice etrafında dönüyor roman; kıyıdere’den başlayıp taksim gezi parkı’na kadar uzanıyor.

kitabın dili zaten sarıp sarmalıyor okuyanı. kız kardeşin şişman olduğunu da iyi sarıp sarmalamış emrah serbes bu arada, öyle ki bunu 90. sayfalarda öğrenebiliyoruz. zaten ondan sonra roman su olup akıp gidiyor.

diş ağrısına dönüşmüş bir zamanın, her geçen an sızlayarak hissettirmeye başladığı varlığını, toz bezine dönmüş hayatları seriyor önümüze, gözümüze:

“ömrümüzü yaptığımız yanlışlardan geri dönmekle harcamıştık ama hayatı hala ilerlenecek bir şey olarak görüyorduk. insandık çünkü biz, budalaca zaferlerimiz vardı hiçbir işe yaramayan ve bilgece yenilgilerimiz vardı bizi birbirimize daha sıkı bağlayan, umutsuzca, kederle bağlayan bizi birbirimize. kendi içimizde sessiz ve korkunç mücadeleler vermiştik, kendi iç savaşlarımızın gazisiydik hepimiz, kendimize yenilip kabul etmiştik kendimizi ve kendimize boyun eğmiştik ve şimdi hiç kimseye boyun eğmeyecektik.”

“insan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır. o zaman hayat son zerresine kadar kocaman bir can sıkıntısına dönüşür. sanki son vapuru kaçırmışsın da bir adada mahsur kalmışsın, güneş ağır ağır batarken sonraki vapurun hiç gelmeyeceğini söylemişler sana, bunun can sıkıcı bir şaka olmadığını, gerçek olduğunu söylemişler. buydu vaziyetim. beni o kış bir kişi terk edip gitmişti ama sanki iki yüz elli kişi terk edip gitmiş gibi hissetmiştim.”

ve son söz yine romandan olsun:

sadece acıyla öğrenilenler unutulmaz. ve ne vakit çekilirse çekilsin, insanın yüreğinin en derinlerde hissettiği acı, o saf acı, bir imbikten süzülürcesine gelip insanın içine akan o katıksız acı, tüm zamanların acısıdır.

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page