dönüp gidebileceğin, sınırları net, samimiyet yüklü bir yerin ebediyen yok olup gittiğini öğrendiğinde ne yapar insan?
böylesi bir travmayı sorgulatmak, bunun ardındaki gizemi çözmek için yolculuğa çıkarıyor romanın kahramanı olan tsukuru tazaki ve okurunu murakami.
soyadlarının birer renge gönderme yaptığı bay kızıl, bay mavi, bayan ak ve bayan kara’dan oluşan beş kişilik arkadaş grubunun tek renksiz üyesi tsukuru. japonca telaffuzunu bilmediğim için başlangıçta adının geçtiği yerleri “tuzu kuru” diye okudum; sonrasında öyle demekle yanlış yaptığımı anladım. hani beşiktaş taraftarları diğer takım taraftarlarına “delikanlı adam renkli takım tutmaz” diyerek takılır ya; işte ben de bir noktada “delikanlı adamın renkli arkadaşı olmaz” deyiverdim.
sebebini bilmeden arkadaş grubundan dışlanıyor tsukuru. bunu “hemen” kabullense de aslında yarattığı tahribat ağır oluyor. daha sonra hayatına giren ve ona klasik müziği sevdirip, hayatla barışmasını sağlayan haida ile gerçeğin ve onun ardındaki gizemin peşinden gitmesi için teşvik eden sara sayesinde giriştiği hesaplaşmanın ve öğrenme arzusunun romanı kitap. şu satırları özellikle not ettim:
“insanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. işte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi.”
murakami’den okuduğum ilk roman bu oldu; ama bende, devamını da yazacak herhalde, dediğim bir boşluk ve cevaplanmamış sorular bıraktı. kitabın ana tema müziği olan liszt’in “le mal du pays”ını dinlemek isterseniz link burada.
son söz: “geçmişi ne silebilirsin, ne de yeniden inşa edebilirsin. çünkü bu, senin varlığını silmekle aynı şey olur.”