“bu ülkede yaşamaya dayanmak için bir psikiyatristin yazabileceği bir reçete yok” diyor elif key bize iki çay söyle’de, “ya devam edeceksin ya da işte anlatınca komik olmayacak”.
arkadaşlarının annelerini kaybettiği, onların çocuklarının anneannelerini kaybettiği yaşta. her kayıpta arkadaşlarının arşivi siliniyor; her kayıpta bir çocuğun dekoru yıkılıyor; ve buna da tıpta büyümek deniyor. kendisi büyürken ülkenin ergen olanında, büyümeyeninde yaşamanın zorluklarını döküyor önümüze usul usul.
özlemini duyduğun bir yakınının sesini duymak isteyip de artık duyamadığında, fotoğrafını arar bulursun ya, yoksa da ondan geride kalan bir eşyaya dokunmak istersin ya, sonra burnunun direği sızlar ya... işte öyle sızlatıyor ve yakıyor içini insanın anlattıkları.
son söz: “bütün ekmekler taş oldu. çocukların ölümü zaman aşımına uğramıyor.”