Dün “Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısı” TBMM Başkanlığına sunuldu.
Buradan hareketle Ulusal Varlık Fonlarına yakından bir bakalım istedim.
Ulusal Varlık Fonları (Sovereign Wealth Fund-SWF), genelde bütçe gelirleri, döviz rezerv fazlaları, ihracat gelirleri ve yurtiçi tasarruflardan pay ayrılarak, ekonomik dalgalanmaların etkisini azaltmak ve birikim sağlamak amacıyla oluşturulmuş fonlardır. Ülkelerin rezerv fazlalarının, ekonomik istikrar veya uzun vadeli hisse yatırımı için aktarıldığı bu fonlarda kamu ve özel tasarruflar ile rezervlerden kaynaklar ayrılarak uzun vadeli yatırım hedeflenmekte. Bu fonların 2015 sonu itibariyle toplam büyüklükleri 6,31 trilyon dolar.
IMF’nin yapmış olduğu araştırma “Ulusal Varlık Fonları”nın büyük altyapı projelerine ya da mega projelere, yurtdışı borçlanma araçları ve hisse senetlerine, yurtiçi kamu ve özel borçlanma senetlerine, altın ve diğer kıymetli madenlere yatırım yaptıkları gibi çok daha özel projelere de yatırım yaptıklarını ortaya koymakta.
Tanımdan hareketle sadece geçmişte önemli sermaye birikimi sağlamış olan gelişmiş ülkeler veya son 20-30 yıldır gerçekleştirdiği ekonomik hamlelerle cari işlemler fazlası veren ülkelerin sahip olabileceği araçlar elbette değil. Cari işlemler açığı veren Brezilya, Peru, Şili gibi Güney Amerika ülkelerinde de GSYH’nin %8’ine ulaşan toplam büyüklükte Ulusal Varlık Fonları bulunmakta. Türkiye’nin kronik cari işlemler açığı olduğu gibi yurtiçi talep sadece içeride üretilen mal ve hizmetleri değil, yurtdışı üretimini de tüketmekte. Ulusal Varlık Fonunun hangi kaynaklardan fon sağlayacağı, kamu bütçesi üzerinde bir etkisinin olup olmayacağı elbette önemli ama cari ve bütçe açıkları nedeniyle bir küresel büyüme fonuna sahip olunmasına mani değil.
Öncelikli olarak özelleştirme gelirlerinden sağlanacak kaynak fonun sermayesi olacak. Ama atıl duran işsizlik fonu, vakıf gelirleri, TMSF ve DASK’tan sağlanacak kaynaklar, emeklilik fonları da fonun sermayesinine katkı sağlayabilir diye düşünmekteyim. Fonun başarısı ise şeffaflık ve profesyonel yönetime bağlı. SWF Institute’un kurucuları tarafından oluşturulan ve isimlerini taşıyan Linaburg-Maduell Şeffaflık Endeksi, fonların kamuoyu ile ne kadar bilgi paylaştığını ölçmekte. Endeks değeri 10 ve 10’a yakın olan fonlar kamuoyu ile yeterince bilgi paylaştığından bu fonlarla ilgili analiz yapılabilmekte. Diğer taraftan ülke çıkarları söz konusu olduğu için siyasetin de bu fonların yönetimi üzerinde etkisi bulunmakta.
Sormamız gereken soru kurmakta geç mi kaldıktan ziyade faydasının ne olacağı olmalı.
Bir kere piyasa volatilitesine azaltacağı gibi kalkınmada kritik öneme sahip savunma sanayi ve teknoloji gibi kritik sektörler için sermaye piyasaları üzerinden finansman sağlayabilecek. Ekonomik kriz ve siyasi şoklara karşı dayanıklılığı artırırken finansal istikrar ve ekonominin büyümesine katkı verebilecek. Büyük altyapı projeleri için kamuya yük olmadan finansman sağlanabilecek.
Bütün bunlara ek olarak TİM'in öncülüğünü yaptığı yüksek katma değer konusunda fayda sağlayabileceği. Türkiye’nin rekabet gücünün arttırabilmesi, yeni pazarlara açılabilmesi; yüksek oranda ‘katma değer’ elde edilmesinin yollarında biri de dünya ticaretinde stratejik önemi sahip küresel şirketleri bünyesine katmasından geçmekte. Şöyle ki, fonun yatırım yaptığı şirket üzerinden bilgi ve teknoloji transferi gerçekleşeceği gibi üretim verimliliği artacak; şirketin faaliyette bulunduğu pazarlarda, değer zincirindeki tedarikçiler, müşteriler vb. de bu katma değerden faydalanabilecek.
Dünün önemli bir diğer gelişmesi ise Gümrük Bakanlığı (GTB) Temmuz ayı geçici dış ticaret verileriydi. GTB Temmuz ayı geçici verilerine göre ihracat %11,5 azalarak 9,9 milyar dolar; ithalat %19,5 azalarak 14,6 milyar dolar; dış ticaret hacmi %16,5 azalarak 24,5 milyar dolar; dış ticaret açığı %32,2 azalarak 4,8 milyar dolar ve ihracatın ithalatı karşılama oranı 6,1 puan artışla %67,3 oldu. TİM rakamlarına göre Temmuz ayı ihracatı %18,7 azalışla 8,8 milyar dolar olmuştu. TİM rakamları ile GTB rakamları arasındaki 1,1 milyar dolarlık fark büyük oranda altın ihracatından kaynaklanmakta. Nitekim 2016 Temmuz ayı 71. Fasıl (altın ve mücevher) ihracatı bir önceki yılın aynı ayına göre yaklaşık 640 milyon dolar artarak 923 milyon dolar olduğu görülmekte. İthalata baktığımızda Temmuz ayındaki azalışta enerji ithalatındaki yaklaşık %33’lük düşüşün etkili olduğu görülmekte.
Bugün Temmuz ayı Tüketici Fiyatları Endeksi açıklanacak. TÜFE’ye ilişkin beklentilere baktığımızda aylık medyan tahmin %0,69, ortalama tahmin %0,64. 2016 sonu için medyan ve ortalama tahminlerin ise %7,90 ve %7,82 seviyesinde oluştuğunu görmekteyiz. Para Piyasası Kurulu notları, Temmuz ayına ilişkin ilk verilerin, yıllık gıda enflasyonunda işlenmemiş gıda kaynaklı olarak yükselmeye devam edebileceğine dikkat çekmişti.