Sonunda herkes batacağını bildiği halde gidip seyrettiği Titanic filmi 1997 yılında Oscar ödüllerinin neredeyse tamamını toplamıştı. 1959 yılında çevrilen Ben-Hur’dan sonra 11 Oscar heykelciği alan ikinci film olmuştu. Bu kadar Oscar alan bir üçüncü film var mı diye soracak olursanız, 2003 tarihli The Lord of the Rings: The Return of the King.
Titanic’in gölgesinde kalsa da en iyi erkek oyuncu ve en iyi kadın oyuncu Oscarlarını As Good as It Gets alır o sene. Asosyal, obsesif kompulsif, insanlardan hoşlanmayan, huysuz, evinden dışarı pek çıkmayan bir yazar olan Melvin Udall’ın (Jack Nicholson), komşusunun köpeğine zoraki bakmak durumunda kalınca yeni fark ettiği duygularla tanışır. Oğlunun hastalığı nedeniyle hayattan kopmuş, dilinin kemiği olmayan garson Carol’a (Helent Hunt) yönlenen sevgisi ile alışkanlık haline gelen takıntıları arasında kalmasını anlatır film. Adını ise psikoloğunun muayenehanesinde bekleyen hastalara en olmayacak lafı eden Melvin’in "ya olabileceklerin en iyisi buysa, kabullenin" dediği sahnesinden almakta. Bizde, Benden Bu Kadar ismiyle oynamıştı. Olduğu Kadar, Gittiği Yere Kadar da güzel isimler olabilirmiş.
Filmi izlerken birbirinden güzel diyaloglara tanıklık edersiniz. Mesela onlardan en unutulmaz olanı Melvin ile Carol arasında geçer:
- Hadi bana bir iltifat da bulun.
- Artık antidepresanlarımı kullanıyorum.
- Bu bir iltifat mıydı, anlamadım.
- İlaçlarımı kullanmaya başladım çünkü bende daha iyi bir insan olma arzusu uyandırıyorsun.
***
Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası, zorunlu karşılık oranlarında tüm vade dilimlerinde 50 baz puan indirime giderek piyasaya biraz daha likidite verilebilmesinin yolunu açtı. Rezerv opsiyonu kullanımlarının aynı seviyede kalması halinde, söz konusu değişiklik ile finansal sisteme yaklaşık 1,1 milyar Türk lirası ve 600 milyon ABD doları ilave likidite sağlanmış olacak. Böylelikle bankaların fonlama maliyeti düşerken, kredi faizlerinin de gerilemesi konusunda alan yaratılmış oldu. TCMB’nin piyasaya verdiği ortalama likiditenin yaklaşık 106 milyar TL olduğu dikkate alınacak olursa çıkan para yaklaşık %1’e karşılık gelmekte. 11 Ağustos’ta piyasaya verilen likiditenin 96,5 milyar TL’ye düşerken, ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti tekrar %8’in altına gerileyerek %7,98 oldu. Bunun bir sonucu olarak bankaların kredi faizlerinde indirime gittiğini gördük.
Önce kısa bir tanım. Banka ve diğer finansal kuruluşların bilançolarında taşıdıkları mevduat, kredi ve benzeri yükümlülüklerine karşılık merkez bankasında tutmak zorunda oldukları rezerv miktarını gösteren kanuni orana zorunlu karşılık denilmekte. Zorunlu karşılık oranı düşürüldüğünde zorunlu karşılıkların bir kısmı kullanılabilir rezerv şekline dönüşür, bu da bankaların kredi tabanını artırır. Bankaların kredi tabanın genişlemesi de para arzının artmasına neden olur.
Zorunlu karşılıklarla ilgili olarak Merkez Bankası’nın sitesinde şöyle denilmekte:
“Zorunlu karşılıklar bir para politikası aracıdır. Merkez Bankası, 2010 yılının son çeyreğinden itibaren uygulamaya başladığı yeni strateji çerçevesinde, söz konusu dönemde enflasyon görünümünün olumlu seyretmesinin de sağladığı imkan dahilinde, makro finansal risklerin azaltılabilmesine yönelik politikalar geliştirmiştir. Bu doğrultuda, temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihalelerine ek olarak zorunlu karşılıklar aktif bir şekilde kullanıma sokulmuştur.”
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere Zorunlu Karşılık Oranları 2010 yılıyla artırmaya başlar. Bir önceki paragrafta geçen makro finansal risklerden kasıt cari açıktaki artış elbette. Zorunlu karşılıklardaki artış beraberinde kredi hacminde daralmayı, kredilerdeki daralma tüketimde azalmayı, o da sonuçta cari açıkta daralmayı getirirken enflasyonu da baskılar. O nedenle altını çizdiğim enflasyon görünümündeki olum seyir ifadesi ayrıca dikkat etmemiz gereken bir diğer husus.
Aşağıda Cari İşlemler Dengesi grafiğine baktığımızda bir gerileme olduğu muhakkak. Bunda, zorunlu karşılıklardaki artışın etkisi kadar enerji fiyatlarındaki düşüşün etkisi de var.
Pekiyi, büyüme nasıl seyretmiş bir de ona bakalım. Aşağıdaki grafik, cari açık daralırken büyümenin de daraldığını söylemekte.
Merkez Bankası zorunlu karşılıkları düşürerek bu süreci tersine döndürmeye çalışıyor. Yani ekonomik büyümeyi tekrar ön plana alan bir adım atmış durumda.
Peki bunu yaparken vazgeçtiği ne?
Enflasyon. Yani temel amacı olan fiyat istikrarı.
***
Tekrar filme dönecek olursak, dedim ya birbirinden güzel diyaloglar var diye...
“Kadınları nasıl bu kadar yakından tanıyabiliyorsunuz?” diye soran bir hayranına, “Erkekleri alıyorum, onlardan sorumluluk ve mantığı çıkarıyorum.” şeklinde cevap verir Melvin mesela.
***
Yukarıda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım tablodan şöyle bir sonuç çıkıyor:
Merkez Bankası, Benden Bu Kadar derken bizlerin gözünde daha iyi bir kurum olma arzusu uyandırmak için atıyor tüm bu adımları elbette; ama bunları yaparken enflasyon sorumluluğunu ve mantığını da bir kenara bırakıyor.
İyi bir hafta dileklerimle.