Dün, Türk sinemasının en uzun soluklu festivali’nin, 53. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ödül töreni vardı. “Mavi Bisiklet” filminin “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Senaryo” dalında 3 Altın Portakal kazandığını okuyunca Cengiz Aymatov’un “Kırmızı Eşarp” öyküsünden Atıf Yılmaz’ın beyaz perdeye uyarladığı ve 1978 yılındaki festivalde en iyi 2. Film ödülünü alan filmi ve şu final sahnesini hatırladım:
Türk sinemasında, esas kızın iki erkek arasında kalıp hep esas erkeği seçmesi durumunu değiştiren bir filmdir “Selvi Boylum Al Yazmalım”. Oyunculuğuna, efsane müziğine, her daim seyredilesi bir film oluşuna hiç girmiyorum bile.
Zihnim bana bu oyunu oynarken bu sefer de ekonomi üzerine hasbelkader yazılar yazan biri olarak “sevginin ekonomisi olur mu?” diye sorarken buldum kendimi.
Cevabını bulmak da çok zor olmadı. Ortada koskocaman bir kuyumculuk, mobilyacılık gibi iki sektör var. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün altında gelinlik üretimi var. Yani, bir ekonomisi var nitekim.
Evliliğe giden yolda sinirlerin en fazla gerildiği alışveriş safhasında, mobilya ile gelinlik dükkanları arasında bir anlık öfkeyle fırlatılıp atılmış nişan yüzüklerini bularak yolunu bulanlar olduğu bile söylenir.
ABD’de cenazelerin maliyetinin her yıl 20 milyar dolarken evliliklerin maliyetinin 47 milyar dolar olduğunu okumuştum “Herkese Bilim Teknoloji” dergisinde.
Bunun bu kadar yüksek olmasının nedeni olarak da insanların kaçındığı, yapılması halinde “sevgiye paha biçmek” anlamına gelebilecek “Tabu Pazarlıklar” olduğu belirtilmiş.
Bekar öğrenciler üzerinde yapılan araştırmada denekler, renk, karat ve fiyat bilgileri verilen yüzük çiftlerinden birini tercih etmeye zorlanmış. Her denemede bir bilgi eksik bırakılmış (bazen karat, bazen renk, bazen fiyat). Yüzüklerin fiyat bilgisi verilmediğinde renk ve karat seçeneklerini rasyonel olarak değerlendiren denekler, işin içine fiyat girince rasyonelliği bir kenara bırakıp yüksek fiyatlı olanı tercih etmişler. Fiyat dezavantajı olsa bile (yani karatı daha pahalıya gelse dahi pahalı olanı tercih etmişler).
Bu araştırmayı evlilik deneyimi yaşayan deneklerle gerçekleştirdiklerinde de sonuç değişmemiş. Sütten ağzı yananlar, yoğurdu üflemeden yemeye devam etmişler yine.
***
İktisadi yaşamda rasyonel davranan varlık anlamına gelen, klasik ve neo-klasik iktisadın temel varsayımı olan “homo economicus”lar olarak bazen alışkanlıklarımızdan, bazen taklit etme isteğimizden, bazen yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi “aşkımızdan”, bazen de sosyal normlardan dolayı “sınırlı rasyonel” davranışları sergileyebiliyoruz.
Biz yine de Enflasyon Raporu, İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı ve Reel Kesim Güven Endeksi’nin açıklanacağı bu haftada yoğurdu üfleyerek yemeye devam edelim.
İyi bir hafta dileklerimle.