“Muhteşem Wallenda”lar olarak bilinen ip cambazı bir ailenin üyesi olan Karl Wallenda, 1978 yılında 73 yaşındayken Porto Riko’da iki otel arasına gerilmiş bir ip üzerinde yürürken düşerek hayatını kaybeder.
Ölümünden sonra Harvey Mackay adında bir gazeteci, karısından aktararak, Wallenda’nın düşmeden önceki üç ay boyunca tek düşüncesinin ipte yürümek yerine ipten düşmek olduğunu; tüm enerjisini ipte yürümek yerine ipten düşmemek üzerine yoğunlaştırdığını yazar.
Bahsetmek istediğim şey “kendini gerçekleştiren kehanet” aslında. Olması düşünülen bir durumun gerçek olma eğilimiyle birlikte gerçekleşmesi yani.
Siz buna ister “şüyuu vukuundan beter” deyin ister “aklıma gelen başıma geldi” deyin.
***
Fed’in 22 Mayıs tarihinde tahvil alımlarını azaltacağını duyurması ile faiz artırımına giden yolu açmasının hemen ardından Morgan Stanley, 2013 yılının Ağustos ayı ekonomi raporunda Türkiye’yi Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika ile birlikte en kırılgan beş ülkeden biri olarak nitelendirdi.
Niye bu grubun içinde Türkiye de yer alıyor diye bakıldığında, bu ülkelerin hepsinde yüksek cari açık oranları, yüksek enflasyon oranları ve düşük büyüme performansı olduğu dikkat çekmekteydi. Fed’in kararı, kaçınılmaz olarak dış finansman ihtiyacında önemli artışlar olacağını ve bu ekonomilerin gerekli dış finansmanı bulmakta zorlanabileceklerini söylemekteydi. Buna bir de bu ülkelerin hepsinde ertesi yıl genel seçim olacağını da ekleyince siyasi belirsizlik ve risklerin yükselmesi de kaçınılmazdı haliyle.
Şimdi şu soruyu sorabiliriz:
Geçen bu süreyi Türkiye nasıl değerlendirdi ve bu kırılganlığı azaltacak ne önlemler aldı?
Beş ay içerisinde iki genel seçim yaşamamışız gibi dün de anayasa değişikliği için referanduma gideceğimiz gerçeği var artık önümüzde. Darbe girişimini, OHAL’i, Amerikan seçimlerini saymıyorum bile. Zaten gelişmekte olan piyasalara giren fonların gözü kapıdayken kendimizi pozitif ayrıştıracak bir hikayeyi bir türlü yaratamadık.
Hal böyle olunca “kriz mi geliyor?” diye insanların birbirine sorduğu bir noktada herkesin kendini koruma moduna alması kadar doğal bir şey yok sanırım.
Üst üste iki toplantı yapan Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nun(EKK) 18 Kasım’daki son toplantısının hemen ardından Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nda faiz artırımı kararı çıkmıştı. Ve bugün EKK saat 17:00’de yine toplanıyor.
Ben yine de gelen verilerden umut devşirmeye çalışayım.
TİM verilerine göre Kasım ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre %5 artışla 11,952 milyar dolar oldu. Yılın ilk 11 aylık döneminde ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre %2,4 azalışla 128,973 milyar dolar oldu. Bugün Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Kasım ayı geçici dış ticaret verileriyle tablo biraz daha netleşecek.
Geçen hafta otomotivdeki Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışlarının ardından dün de alkollü içki ve sigaradaki ÖTV oranlarında sırasıyla yaklaşık %10 ile %27,5 oranında artış yapıldı. Vergi artışının bütçeye pozitif etkisi olmakla birlikte Aralık enflasyonuna %0,2-0,5 puanlık bir etkisi olabileceğini düşünmekteyim.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI), Kasım ayında Ekim ayının 49,8'lik değerinin altında 48,8 olarak gerçekleşti. Anket verileri Türk imalat sektörünün faaliyet koşullarında Kasım ayında bozulma yaşandığına işaret etti. Mevsimsel etkilerden arındırılmış üretim ve yeni siparişler endeksleri nötr eşiğin altında kalırken istihdam ve yeni ihracat siparişleri daha da arttı. Son anket, enflasyonist baskıların güçlendiğini gösterdi. İstihdam ve ihracatın artması anketin pozitif gelişmeleri. TL’deki değer kaybı ihracattaki artışa olumlu katkı verirken, maliyet baskılarını güçlendirmesi olumsuz bir gelişme. Bunun sonucı da 3. çeyrekteki görece ılımlı eğilim sonrası girdi fiyatları enflasyonu hızlanması.
Yurt dışında yerleşik kişilerin 25 Kasım itibarıyla bir önceki hafta 36,456 milyar dolar olan hisse stok miktarı 34,981 milyar dolara, 29,735 milyar dolar olan DİBS stok miktarı 27,619 milyar dolara inerken 876,3 milyon dolar olan özel sektör tahvil ve bonoları 901,2 milyon dolara yükseldi. Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış olarak hesaplandığında hisse senedi değerinde 11 milyon dolar, DİBS değerinde 969,2 milyon dolar düşüş gerçekleşirken, özel sektör bonolarında 45,8 milyon dolar dolar yükseliş yaşandı. Yabancı çıkmaya devam ediyor sözün özü.
Merkez Bankası brüt rezervleri 100 milyar doların altına inerek 99,035 milyar dolar oldu. Zorunlu karşılıklarda yapılan indirimler her ne kadar piyasaya döviz likiditesi sağlıyorsa da karşılığında Merkez Bankası’nın rezervleri de o kadar azalıyor.
***
Öznesi ister insan olsun ister devlet, “kendini gerçekleştiren kehanetten” kurtulmanın yolu olayın nesnesi olmaktan kendini sıyırmak ve içeriden, dışarıdan gelen her türlü etkiden azade olmayı başarabilmekten geçiyor.
İyi bir hafta sonu dileklerimle.