Bu haftanın ilk yarısı, içeride veri akışı açısından oldukça sakin. Bunu fırsat bilerek dün Financial Times’ta “Gelişmekte Olan Piyasaların Yıldızı Parlıyor” başlığı ile yayınlanan bir yazıdan bazı bölümleri paylaşayım istedim.
Merkezde, Gelişmekte Olan Piyasalar (GOP) olunca haliyle Türkiye’de var.
***
Ticaret açıklarına, göçmenlere, düşük kalitedeki işlerde düşük ücretle çalışmaya karşı oy kullanan batılı seçmenlerin, küreselleşmeden milliyetçi akımların tekrar yükselişine kadar bir dizi politik değişim dalgasını tetiklemiş olduğunu belirterek başlayan yazı şu tespitlerle devam ediyor.
Mal ve hizmetlerin, insanların, teknolojinin, kurumsal ve finansal yatırımların yer değiştirmesi, GOP’lar ile gelişmiş pazarlar arasındaki uçurumu azaltmaya yardımcı olsa da ülkeler arasındaki eşitsizliği artırdı. Küreselleşmeden faydalanan GOP’lar, dalga boyundaki böylesi bir değişimden dolayı varlık sınıfları tercihlerinden daha fazla etkilenmekte.
Ticaret, yatırım veya göç konusunda getirilen engellerin giderek yükselmekte olduğuna dikkat çekilirken, ABD’nin ekonomik politikaları, Brexit ve AB'deki kilit seçimler 2017’yi daha da belirsiz kılmakta. Böyle olunca küresel büyümeyi ve istikrarı teşvik eden merkez bankalarının aktif olduğu, çok taraflı anlaşmaların yapıldığı bir düzen yerine mali veya jeopolitik kaygılarla daha fazla politize edilmiş ulusal politikaların bayraktarlığı yapılmakta.
GOP’a yatırım yapanlar için bu senaryoda yukarı yönlü bir fırsat olabilir. Şöyle ki, "Beta"nın etkin olduğu "riskli/risksiz" pazar veya "parasal genişlemeye ya da petrol fiyatlarına olan hassasiyet” durumundan, “Alfa”ya yani ekonomilerin ve hükümet politikalarının kendine özel performanslarıyla yatırım kararlarını etkileyebilecekleri bir yeni duruma söz konusu.
Bazı kritik önemdeki GOP’larda örneğin Çin, Rusya ve Türkiye’de yönetim ve politikalar jeopolitik hedeflere yoğunlaşmaktayken Hindistan ve Endonezya gibi ülkeler kendi iç büyüme potansiyellerini yükseltmek için reform yapmakta. Brezilya ve Güney Afrika'nın da içinde bulunduğu bir diğer grup ise küresel koşulların değişmesi ile beraber içerideki zorluklar arasında sıkışıp kalmış durumda.
Diğer taraftan, küresel siyasetin dalga boyundaki bu değişimin GOP’lar için aynı zamanda bir dezavantaj olduğu belirtilmekte. Düşük ticaret, göç, yabancı yatırım ve para girişinin teknoloji ve verimlilik artışı transferini engelleyebileceği gibi, parasal genişlemeyle GOP’larda yükselen kamu ve özel sektör borçlarının sıkıntı yaratabileceği vurgulanmakta. Dünya ticaretinin bu şekilde seyretmesinin, devalüasyon ve ihracatın büyümeyi yönlendirdiği GOP’ların derdine derman olmayacağına dikkat çekilmekte.
En ilginç tespitlerden birisi ise şu:
GOP’lara uzun soluklu yatırımın fark yaratacağı ifade edilse de realitede evrensel kriterlerin varlık tercihlerini belirleyeceği söylenmekte. Hesaplamalara göre son 10 yıldaki GOP getirilerinin yüzde 50 ila 70'i, emtia fiyatları, ticaret hadleri, küresel finansal koşullar, dolar ve ABD faiz oranları gibi ortak faktörlerden kaynaklanmaktaymış.
Ardından “yeni dünya düzeni, GOP’lar lehine dengeyi değiştirir mi?” diye bir soru sorarak devam eden yazıda cevaba ilişkin arayışlar şu şekilde:
Küresel ekonomiye daha az entegre olmanın, ülkelerin özelliklerini daha fazla ön plana çıkardığını aynı zamanda konjonktür kaynaklı değişimlerden de daha az etkilenildiği iddia ediliyor. Farklılıklar hem yapısal hem de döngüsel olmayı vaat ederken daha fazla seçim yapma ve portföy çeşitlendirme fırsatını da sunduğu belirtilerek parasal genişlemenin nimetlerinden faydalanan bu piyasalar için aktif yönetim stratejisinin, pasif yönetim stratejisine göre daha iyi olabileceği ifade edilmekte.
Bununla birlikte pek çok GOP’un, küçük, açık ve görece çeşitlendirilmemiş ekonomiler olarak kalacağı; kurumsal zayıflıkların, emtialara veya finansal şoklara aşırı maruz kalmanın ekonomik çeşitliliği ve esnekliği geciktirebileceğine dikkat çekilmekte.
Bir diğer önemli nokta ise iyi politikaların ve uygulamaların, vizyon sahibi liderliğe ve sağlam kurumlara bağlı olduğu; GOP'lar için hızlı büyüme modellerinin büyük ölçüde ihracata yönelik, daha büyük, daha zengin pazarlar tarafından beslenen yatırım ağırlıklı olması gerektiğinin vurgulanması. Ancak yeni dünya düzeninin aynı zamanda bu ülkeleri savunmasız bıraksa da, istikrarlı büyüme modellerinin, sunduğu cazip yatırım fırsatlarının, mütevazı mali ve dış açıklarla ön planda olacağının altı çizilmiş.
Yazı, şu yargılarla ve sonuçla bitiyor:
Pazarlara erişim her zamankinden daha önemli olacak. ABD çok taraflı ticaret anlaşmalarından iki taraflı ticaret anlaşmalarına geçebilir. AB ekonomi politikaları üzerinde üye devletlerin baskısı artabilir. İngiltere, göç ve kendi dış ekonomi politikasını kontrol altına almak için AB'den ayrılıyor ki, favori ticaret ortakları GOP’ların geri kalanına göre bundan fayda sağlayabilir.
Para politikasından maliye politikasına küresel bir geçiş, yerel büyümeyi, yenilikçiliği ve ölçeği destekleyen ekonomik politikaları yükseltirken gelişmekte olan ülke hükümetlerinin yapacağı politik hataları da cezalandırabilir. Brezilya sosyal güvenlik açıklarını azaltır ve iş koşullarını iyileştirirse, bundan iyi sonuçlar alabilir. Yönetişimini geliştiren Rusya'nın risk primi düşer. Ürünlerini, hizmetlerini ve işgücü piyasalarını liberalleştiren Hindistan dünya ticaretinin zayıflığından etkilenmeyebilir. Öte yandan, bir politika değişikliği olmaz ise Türkiye dış finansmanda bir krizi ile karşı karşıya kalabilir ve Güney Afrika, düşük büyüme, yüksek enflasyon ve iki basamaklı işsizlik ile mücadelede zorlanabilir.