Hafta başında The Economist dergisinden bir yazıyı paylaşmıştım. O yazının dar kapsamlı hali (örneğin Türkiye ile ilgili kısmı çıkarılmıştı) Salı günü Dünya Gazetesi’ne de manşet oldu.
Bugün ise The Credit Suisse Research Institute’ün (CRSI) “Geting over Globalization”, Küreselleşmenin Hakkından Gelmek diye çevirebiliriz sanırım, başlığıyla yayınladığı bir rapordan bahsedeceğim.
***
Küreselleşmeyi, ekonomilerin karşılıklı bağımlılıklarının ve entegrasyonunun artması olarak tanımlayabiliriz. Pazarların, ulusların ve kültürlerin bağlı olduğu bu ekonomik süreç en güçlü dönemini son yetmiş yılda yaşadı. Yaygın etkileri olduğu gibi şaşırtıcı sonuçlar da üretti. Örneğin bu dönemde küresel kentlerin yükselişini, küçük devletlerin başarılarını, gelişmekte olan ekonomilerde artan refahı, ortaya çıkan tüketici sınıfın hızlı ve değişen tercihlerini gördük. Şu anda yaşanmakta olan küreselleşmeye, dünyanın ilkini 1870 ve 1913 yılları arasındaki sanayi devrimi ve Amerikan’ın ekonomik yükselişinin ardından gelen ikinci dalga diyebiliriz. Bu dönem, komünizmin çöküp büyük oranda ABD’deki çok uluslu şirketlerin yönlendirdiği; Euro’nun ortaya çıktığı; finansal piyasaların büyüdüğü ve birçok gelişmekte olan ekonominin de yükseldiği bir dönem aynı zamanda.
Aşağıdaki grafikte küreselleşmenin iki dalgası şu şekilde izlenebilir. Yeşil alanlar küreselleşmenin olduğu ve canlı dönemi, pempe alanlar küreselleşmede duraklamanın olduğu dönemleri, mavi alanlar ise ara dönemlere karşılık gelmekte. Dünya mal ve hizmet ihracatının GSYH oranını ise mavi çizgiden izlemekteyiz.
Küreselleşmenin yavaşlaması veya değişmesi durumunda, etkisi şirketler, pazarlar ve siyaset için büyük olacak. Dünya artık küreselleşmeden uzaklaşıp belirgin bir biçimde çok kutuplu bir yapıya doğru gidiyor görünse de üç temel senaryo ve bunların olası etkileri üzerinden değerlendirildiğinde tablo şu şekilde karşımıza çıkmakta.
İngiltere’nin Brexit kararı, Trump’ın ABD Başkanı olarak seçilmesinin ardından ticaret anlaşmalarından çekilmesi veya yeniden müzakere edilmesini istemesi hızlı küreselleşme döneminin sonuna gelindiğine işaret ediyor. Artan eşitsizlik ve göç sorunu küreselleşme üzerinde en büyük tehdidi oluştururken, son dönemde artan korumacılık eğilimi, döviz kurlarına ilişkin açıklamalar ve artan jeopolitik belirsizlikler de bu eğilimi desteklemekte.
2016’nın küreselleşmede bir “çatlak” olduğu kabul edilirse bu yıl çok kutuplu dünyanın işaretleri görülecek. Bu bağlamda 2017’de takip edilmesi gereken 10 tema ise şöyle:
Küresel ticaretin sıhhati: ABD’nin Trans-Pasifik (TPP, Japonya ve Asya ile olan) ticaret anlaşmasından çekilmesi ve Transatlantik (TTIP, Avrupa ile olan) ticaret anlaşmasının onay görmemesi, dünya ticaretinin nasıl şekilleneceğine ilişkin belirsizlikleri artırıyor.
Borç: Sıfır veya negatif faiz borç kavramının unutulmasına neden oldu ve sıfır faiz ortamında ülkelerin, şirketlerin birçoğunun borç seviyeleri hızlı bir şekilde arttı. BIS(The Bank for International Settlements) dünyadaki borçluluk seviyesinin 2007 yılının çok üzerinde olduğu uyarısını yapmakta. Faizlerde normalleşme sürecinin başlaması yüksek borçluluğa sahip ülkeleri baskılayabilir.
Göç: Gündemdeki en önemli konu hatta Brexit’in en önemli nedenlerinden biri. AB’nin bu konu ile ilgili kapsamlı bir plana ihtiyacı olduğu aşikar.
Resesyon(Durgunluk): Geçtiğimiz yedi yılda piyasalar dört kez resesyonu fiyatladı. Çin’deki borçluluk düzeyi, şirket kar marjlarındaki düşüşler, Amerika’daki toparlanma bir sonraki resesyonun çok uzakta olmadığının da habercisi.
Askeri müdahale: Kuzey Çin Denizi’nde yaşanan gerginlikler ve Suriye’deki durumun giderek daha karmaşık bir hal alması jeopolitik gerginliklerin neden olacağı askeri müdahaleler riskini artırıyor.
Siber saldırı: Şirketlere yapılan siber saldırıların daha da artması, hatta ülke çaplı olması riski.
Merkez bankaları: Merkez bankalarının uyguladıkları politikalarla kredibilitelerini korumaları.
Tüketmekten bitap düşmek: Küreselleşmenin önemli katalizörü tüketim. İstihdam piyasalarında görülen olumsuz seyir (örneğin 2015 yılında Rusya, Güney Afrika ve Türkiye’de tüketiciler karamsar ya da geleceğe ilişkin umutsuzlardı), artan gelir adaletsizliği ve orta sınıfın giderek daralması tüketimin düşmesine neden olabilir.
Yargılamada çok kutupluluk: Ülkelerin kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda uluslararası kanunları yorumlaması, reddetmesi gündeme gelebilir. Herkesin kendi hukukunu uygulaması ticarette ve insan haklarında ihlalleri getirebilir.
İklim: İklim değişikliği, hem etkisi hem de alınan tedbirler açısından küreselleşmenin ayrılmaz bir parçası. Öyle ki 2016 kayıtlara geçen en sıcak yıl olurken, bunun arkasının gelmesi durumunda çiftlikleri(tarım), gıda dağıtım zincirini etkileyerek yaşam koşulları etkileyebilecek bir krize dönüşmesi riski.
CSRI’nin ticaret, finans, hizmetler konusunda küreselleşmenin zaman içerisindeki seyrini gösteren Küreselleşme Endeksi son üç yılda gerileyerek 2012-2013 yıllarında ulaşılan seviyenin altına inmekle kalmayıp 2009-2010 krizindeki seviyeyle aynı düzeye gelmiş durumda.
Küreselleşmenin en temel göstergesi mal ve hizmet ticaret hacminin dünya GSYH'sına oranı incelendiğinde, ticaret yüksek olmasına rağmen yatay seyrettiği görülmekte. Son altı yılda küresel ticaret mali krizden çıkmış olmasına rağmen son elli yılın en yüksek seviyesine ulaşıldığı 2008/2009 dönemine ancak yetişebildi. Ticaretteki bu durum küreselleşmenin de üst sınırına ulaşıldığına dair bir izlenime yol açmakta.
Ve son olarak küreselleşmede ilk 10 ülkenin (Lüksemburg, Singapur, İsviçre, Hong Kong, Belçika, İrlanda, Hollanda, Danimarka, İzlanda ve Güney Kore) toplam ticaretindeki büyümesi ise yatay seyretmekte.