Olay 1960’lı yıllarda Elazığ’da geçer. Personelin ihmali sonucu Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden 423 akıl hastası firar eder ve şehrin sokaklarına dağılır.
Hastanenin başhekimi Mutemet Yazıcı’ya “N’apalım?” diye sorunca, “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin” der. Önde doktor arkada birkaç personeli tren ve vagonları şeklinde Elazığ’ı dolaşmaya başlar. “Çuf çuf” sesini duyan bütün firariler kuyruğa yeni eklenen vagon olur ve nihayetinde hastaneye varırlar. Ama bir sorun vardır, hastaneye geldiklerinde 612 kişi vardır.
***
Dün sonuçlanan referandumun ardından ne yazacağımı düşünürken hatırladım bu hikayeyi.
Son 22 ayda Türkiye tam üç seçim, iki başbakan değişimi yaşadı. Her seçim sonrası artık ekonomi baş rolde olacak derken siyaset hep rol çaldı ve umutları bir sonraki seçime erteledi. Üstelik gerek küresel ekonomilerdeki gelişmeler kaynaklı, gerek Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar kaynaklı problemlere yenilerinin eklenmesine ve birikmesine neden oldu bu süreç. Derdimiz 423 iken 612 oldu.
Bundan sonrasında artık ekonomi baş rolde olsun ve bu rakam artmasın temennisinde bulunsam da bir süre daha referandum sonrasına ilişkin politik senaryolar gündemin ön sıralarını işgal etmeye devam edecek gibi görünüyor.
Bu hafta açıklanacak önemli verilerden işgücü istatistikleri ve merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri bile bu gerçeği şimdilik değiştiremeyecek gibi. Dışarıda ise Dünya Bankası ve IMF toplantıları ile IMF Küresel Raporu takip edilecek en önemli gelişmeler olarak karşımıza çıkmakta.
İyi bir hafta dileklerimle.