Nisan ayı Bütçe Gerçekleşmelerinde önemli bir detayı, Faiz Dışı Bütçe Denge durumunu bugüne bıraktım.
Önce bir hatırlatma yaparak başlayayım. Bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki fark bütçe dengesini oluştururken bütçe gelirleri ile faiz dışı giderler arasındaki fark ise faiz hariç tutularak bakılan dengeyi faiz dışı bütçe dengesini vermekte. Buna özellikle yoğunlaşmamın nedeni eğer faiz ödemeleri olmasaydı bütçe açık mı veriyor yoksa fazla mı veriyor anlamak için.
Faiz dışı bütçe dengesinin açık vermesi faiz ödemelerinin olmadığı halde bile açığa işaret eder ki yapılması gereken bellidir. Ya gelirlerinizi artıracaksınız ya da giderlerinizi kısacaksınız.
O halde gelin son duruma bir bakalım. Aşağıdaki grafikten bütçe görünümdeki bozulma net görülüyor değil mi? 2001 krizini ve 2009 yılındaki küresel finans krizini dışarıda bıraktığımızda merkezi bütçede faiz dışı denge ilk kez sıfırlanmış vaziyette.
Peki faiz dışı bütçe dengesi fazla veriyorsa?
Bütçe gelirleri faiz dışı giderleri karşıladığı gibi faiz ödemeleri için de yeriniz olduğuna işaret eder. Yani borçlanma ihtiyacı en azından o faiz dışı fazla miktarı kadar düşüyor demektir.
Dolayısıyla yukarıdaki grafik bir şeye daha işaret ediyor: Artan finansman ihtiyacına.
Bu ihtiyacın ne kadar arttığını Hazine’nin iç borç çevirme oranlarından görebiliriz.
Faiz dışı bütçe dengesinin açık verdiği 2009 yılında yüzde 103,5 olan iç borç çevirme oranı 2014 yılında yüzde 81,5’e kadar geriledikten sonra 2016 yılında yüzde 90,6’ya yükseldi. 2017 yılı projeksiyonlarında yüzde 98,1 olarak beklenen iç borç çevirme oranı ilk dört ay itibarıyla yüzde 107,3’e çıkmış durumda. Sonuç? Hazine’nin finansman yükünün artması.
Devlette durumu anladık, özel sektörün finansman ihtiyacı nasıl seyrediyor diye soracak olursanız ona da gelin bankalar üzerinden bir bakalım.
Kredi Garanti Fonu (KGF) deyim yerindeyse ticari kredileri coşturmuş vaziyette. Aşağıdaki grafik banka bilançolarının aktif tarafı hakkında bir fikir verir diye düşünüyorum.
Peki ya bilançonun pasif tarafı?
Özellikle TL cinsinden mevduatın krediye dönüşme oranına (KMO) baktığımızda yüzde 145’lik bir oran karşımıza çıkmakta.
BDDK Başkanı, Türkiye Bankalar Birliği Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “Bu noktada kredilerin fonlanmasında temel kaynak olan mevduatta bir faiz yarışına girilmemesinin, kredi maliyetleri ve dolayısıyla ekonomik büyüme açısından büyük önem arz ettiğinin altını çizmekte fayda görmekteyiz.” demiş olsa da Merkez Bankası Ekonomi Notları içerisinde yayınlanan “Bankacılık Sektörünün Likidite Pozisyonu ve Mevduat Faizleri ile İlişkisi” başlıklı çalışmanın sonuç bölümü aynı şeyi söylemiyor:
“Yapılan analizler, TL mevduat yarışında KMO’nun önemli bir etken olduğuna, özellikle KMO değeri yüzde 110 seviyesinin üzerinde seyreden bankalarda bu oranın mevduat fiyatlamalarına daha da güçlü etki ettiğine işaret etmektedir.”
Yazmanın şehvetine kapılıp bütçeden girdim kredi mevduat oranından çıktım. Daha fazla dağılmadan bir yere bağlamam gerektiğinin farkındayım ama hangisiyle yapacağıma bir türlü karar veremiyorum. Sanki aynaya bakıp kendimi göremez gibiyim. Tembellik yapıp kolay olanını seçeyim:
Faizler öyle sanıldığı kadar kolay düşmeyecek.