Şöyle bir liste saysam Mark Twain, Ralph Waldo Emerson, Robert Frost ve Philip La Follette; bunlar içerisinde en tanıdık gelen isim yazar Mark Twain’dir herhalde. Ralph Waldo Emerson bir yazar, Robert Frost şair, Philip La Follette ise bir politikacı. Bu dört ismin ortak özelliği Amerikalı olmalarıysa diğeri de bu dört isme atfedilen şu söz:
“Banka(cı) diye, güneşli havada size ödünç verdiği şemsiyeyi yağmur başladığında geri isteyene denir.”
***
Geçtiğimiz hafta açıklanan Nisan ayı sanayi üretim verileri büyümenin ikinci çeyreğin başında ivme artırmayı sürdürdüğünü gösteriyor. Dayanıklı tüketim ve sermaye mallarındaki hızlı artışlar güçlü dış talebin etkisini yansıtıyor. Öncü göstergeler iyileşmenin Mayıs ayında da süreceğine işaret etse de Nisan’daki olumlu baz etkisinin olmaması, Ramazan ve bayram nedeniyle Mayıs ve Haziran’da ekonomik aktivitedeki iyileşmenin sınırlı kalabileceğini düşündürmekte.
Piyasa beklentilerinin yüzde 3,5 ile 4 arasında dağıldığı, bugün açıklanacak olan 2017 yılı ilk çeyrek büyümesinde Kredi Garanti Fonu’nun ve hükümetin verdiği teşviklerin olumlu etkilerini göreceğiz. Verinin öncüleri olan sanayi üretim endeksi, imalat sanayi PMI verisi ve dış ticaret rakamları ekonomik aktivitede genişlemeye işaret ederken net dış ticaretin büyümeye pozitif katkı sağlamasını bekliyoruz. Bunu sınırlayacak gelişme ise turizm gelirleri.
***
Dünya Bankası’nın yayınlamış olduğu “Haziran 2017 Ekonomik Görünüm – Kırılgan Toparlanma“ başlıklı raporunda imalat ve ticarette görülen iyileşme, piyasa güveninin güçlenmesi ve emtia fiyatlarının istikrara kavuşmasının 2017 yılında dünya ekonomisinin güçlenmesini sağlayacak sebepler olarak sıralandığını gördük. Ocak ayında yayınlanan raporunda 2017 yılı için dünya ekonomisinde beklenen büyüme oranını yüzde 2,7’de sabit tutan kurum, gelişmiş ülke ekonomilerinin büyümesini yüzde 1,9'a yükseltti. Türkiye, Çin, Brezilya, Meksika, Hindistan, Endonezya ve Rusya'dan oluşan en büyük yedi gelişmekte olan ülkenin ise dünya ekonomisinin büyümesinde öncü olacağını aktardı. Bu yedi ülkede ekonomik büyümenin 2018'e doğru uzun vadeli olarak artacağına işaret edildi.
Türkiye'nin 2017-2019 dönemindeki büyüme performansına ilişkin tahminler yukarı çekilirken buna gerekçe olarak başarısız darbe girişiminin ardından ekonominin hızla toparlanması gösterildi. Siyasi belirsizliğin azalması, turizmin ve özel sektör bilançolarının iyileşmesi de diğer nedenler olarak sayıldı.
***
Bize özel gelişmele olsa da Türkiye’yi, küresel ekonomideki toparlanmadan ayrı düşünmemek gerekiyor. Bu resim içinde Dünya Bankası Kalkınma Araştırmaları Grubu Direktörü Ayhan Köse’nin Brookings Enstitüsü’nde çıkan ve küresel ekonomideki toparlanmadaki kırılganlıklara dikkat çeken yazısından altını çizdiğim bölümleri paylaşmak istedim.
Maksadım güneş çıkmışken şemsiye dağıtmak değil.
Küresel toparlanmayı destekleyici ilk unsur olarak iki yıldır zayıf seyreden küresel ticaretin yükselişe geçmesi sayılıyor. Bu yükselişte, gelişmiş ekonomilerdeki yatırımların güçlenmesi kadar, Çin'den gelen ve yine bu ülkeye yönelik ticaret akışının artması ile emtia ihracatçısı gelişmekte olan ülkelere olan ithal talebinin artması etkili. Büyümeye ilişkin olumlu beklentiler borçlanma koşullarının devam etmesine de yardımcı oluyor.
Bir diğer unsur ise ABD'de özel yatırımların ve ihracatının artması; Euro Bölgesi ve Japonya’da iç talep ve ihracatın güçlenmesi. Gelişmiş ekonomilerdeki büyüme 2016'da yüzde 1,7 seviyesindeyken 2017’de yüzde 1,9’a yükselmiş durumda. Gelişmekte olan ülkelerde ise 2016’da yüzde 3,5 olan büyümenin 2017 yılında yüzde 4,1’e yükselmesi, 2018-2019 ortalamasının da yüzde 4,6 olması bekleniyor.
Madem öyle riskler ne?
Genişlemeci maliye politikaları, gelişmiş ekonomileri hızlı büyüme patikasına soksa da riskler barındırmakta. Örneğin uluslararası ticarete getirilmek istenen kısıtlamalar, zaten kırılgan olan ticaretteki toparlanmayı raydan çıkarabileceği elde edilen kazanımların da yitirilmesine neden olabilir. Zaten fazla olan politik belirsizliklerin daha da artması, güven ve yatırımın ortamının zayıflamasına neden olabilir.
Bir diğer endişe kaynağı ise çok düşük olan finans piyasalarındaki oynaklığın, politikaya ilişkin risklerin ortaya çıkmasıyla veya gelişmiş ekonomilerdeki para politikasının normalleşmesiyle finansal çalkantılara neden olabileceği. Bu, gelişmekte olan ülkelerdeki varlık fiyatlarında ve bu ülkelere yönelik sermaye akımlarında değişime neden olabilir. Petrol fiyatlarının farklı bir faza geçmesi, petrol ihracatçısı ülkelerdeki toparlanmayı sekteye uğratabilir.
Yakından izlenmesi gereken bir diğer gelişme ise 2007'den beri başta Sahra altı Afrika, Latin Amerika ve Karayipler olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerdeki devlet borçlarındaki artışlar. Yaşanacak bir finansman şoku, bu ülkelerin ekonomik faaliyetlerini kısıtlayabileceği gibi küresel görünüme ilişkin risk algısını artırabilir.
Sonuç olarak, uzun vadede verimlilik ve yatırım büyümesindeki zayıflık, potansiyel büyümeden uzaklaşılmasına neden olabilir.
Peki ne yapmak gerekiyor?
Büyümenin hızlandığı böylesi bir dönemde, gelişmekte olan ekonomilerin zayıf noktalarını belirleyerek olumsuz şoklara karşı politika tamponlarını güçlendirmeleri gerekiyor. Her ne kadar emtia fiyatlarındaki bozulma azalmış ve emtia ihracatçısı ülkelerin bütçeleri toparlanmış olsa da mali düzenlemelere devam edilmesini zorunlu kılmakta.
Potansiyel büyümedeki kriz sonrası yavaşlama dikkate alındığında, büyümeyi yükseltecek reformlara hız verilmeli. Bu alandaki öncelikler, iş ortamının iyileştirilmesi, insana ve fiziki sermayeye yapılan yatırımların desteklenmesi ve bölgesel ve küresel ticaret entegrasyonunun artırılmasına yönelik alınacak tedbirleri içermekte.
Yoksulluğun ve refahın artırılmasında sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi teşvik etmek anahtar konumunda. Büyümeyi hızlandırmak içinse özel sermayenin harekete geçirilmesi gerekiyor. Politikacıların sorumluluğu ise kırılganlığa neden olabilecek faaliyetlerden kaçınmak ve bu yatırımları çekecek koşulları yaratmak.
Yağmurun ne zaman yağacağı belli olmuyor çünkü.
Güneşli bir hafta dileklerimle.