top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıAli Orhan Yalcinkaya

Ya çıkarsa?


Ankara’dan kopup İstanbul’a ilk geldiğimizde, her Ankaralı’nın yaptığı gibi köprüden önceki son çıkışı kaçırıp yanlışlıkla karşıya geçmiştik. Daha sonra bu konuda yalnız olmadığımız öğrenince içimize su serpilmişti. Yolları sokakları o kadar çok kaçırıp şaşırınca “bir şehri öğrenmenin en iyi yolu, sokaklarında kaybolmaktır” diye özlü söz bile uydurmuştuk. Sora sora Bağdat bulunurmuş ama sorduklarımızdan bazıları çıkmaz sokaklara bile yönlendirince pes ettik. Şimdiki gibi navigasyonlar olmadığından “A’dan Z’ye İstanbul” diye şehrin sokak ve caddelerini anlatan bir kitabı arabanın torpido gözüne atıp huzura erdik.

Sonrasında merak edip araştırmıştım, Şehr-i İstanbul’da kaç tane çıkmaz sokak var ki, yollarımız bunlara çıktı diye.

Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nin 7. Cildindeki “Çıkmaz Sokaklar” maddesi altında şöyle yazar:

1934’te basılmış İstanbul Belediyesi Şehir Rehberi paftalarında 399 çıkmaz sokak gösterilmiştir; İstanbul gibi muazzam bir belde için bu rakam çok ufaktır; kaldı ki, bu çıkmaz sokakların bir kısmı 1934’ten bu yana her iki başı açık sokak haline gelmiş, bir kısmı da istimlaklarla sokaklara, caddelere katılmıştır. Adı geçen rehberdeki çıkmaz sokakların isimleri alfabetik sıra ile şunlardır:” diyerek sıralar.

Nerede okuduğumu tam hatırlamıyorum, çıkmaz sokak sayısının 600 olduğu gibi bir rakam kalmış bir yerlerden aklımda.

***

Yazının başına otururken amacım gelişmiş ülke Merkez Bankalarının girmiş oldukları çıkmaz sokaktan nasıl çıkamadıklarını yazmaktı. Gerek Fed gerek Avrupa Merkez Bankası parasal genişleme programlarını sonlandırmak istiyor ama önlerinde buna izin vermeyen enflasyon gibi bir dertleri var. Öyle olunca tartışma da enflasyon hedeflemesi mi yoksa finansal istikrar ve büyüme hedeflemesi mi noktasına gelip düğümlenmiş durumda. Oralarda durum böyle olunca, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler bu çelişkiden fayda sağlamaya devam ediyor.

Önümüzdeki dönemde bunu irdelemek için nasıl olsa zamanımız olacak o nedenle bugün daha önemli olduğunu düşündüğüm bir başka konuyu yazmaya karar verdim.

2015 yılında yüzde 84,4 olan Hazine’nin iç borç çevirme oranı 2016 yılında 90,6 oldu. 2017 yılının ilk altı ayında ise bu oranın yüzde 114,1’e yükseldiği görülüyor. Hazine’nin 2017 yılı programında bu oranın yüzde 98,1 olacağı öngörülmekteydi. (Grafik 1)

Grafik 1. Toplam İç Borç Çevirme Oranı

Nisan ayında yüzde 172,9’a kadar çıkan oran Mayıs’ta 116,9’a geriledikten sonra Haziran’da 136,8’ yükseldi. (Grafik 2)

Grafik 2. Aylık İç Borç Çevirme Oranları

Piyasaya ödenenden daha fazla borçlanılıyor. Sonuç crowding-out ya da Türkçe’deki karşılığıyla söyleyecek olursak dışlama etkisi. Özel sektör daha az borçlanıp daha az yatırım yaparken meydan kamuya kalıyor. Kamu, borç verilebilir tüm fonları emerken bir yandan da faizlerin yükselmesine neden oluyor. Faizlerin neden yüksek seyrettiğinin cevabı da burada gizli.

Neden çok borçlanıldığının cevabı ise Hazine’nin Nakit Dengesi’ne bakınca daha net anlaşılıyor; nakit dengesi açık veriyor çünkü. (Grafik 3)

Grafik 3. Hazine Nakit Dengesi

2009 yılı küresel krizinde görülen seviyelerin çok ötesine geçmiş vaziyette 12 aylık birikimli nakit denge rakamları. Hazine borçlanmaya yüklenince iç borç çevirme oranı da yeni zirveler görüyor haliyle.

Bu da konuyu getirip bütçeye bağlıyor. Kamu harcamaları artmış olmalı ki böyle bir tabloyla karşılaşmış olalım. Gelin dün açıklanan Haziran ayı bütçe gerçekleşmelerine bir bakalım.

***

2016 Haziran ayında 7,9 milyar TL açık veren bütçe bu yılın aynı döneminde 13,7 milyar TL açık verirken 2016 ilk yarısında 1,1 milyar TL olan bütçe fazlasının bu dönemde 25,2 milyar TL açığa dönüştüğü görülüyor. 2016 Haziran ayında 5,7 milyar TL açık veren faiz dışı denge 12,4 milyar TL açığa yükselirken, Ocak-Haziran dönemi olarak bakıldığında 27,5 milyar TL fazladan 1,7 milyar TL’ye gerilemiş durumda.

Nisan’da 52,5 milyar TL olan 12 aylık birikimli bütçe açığı Mayıs’ta 49,8 milyar TL’ye geriledikten sonra Haziran’da 55,6 milyar TL’ye yükselirken Kasım 2009’dan sonraki en yüksek seviyesine çıktı; Bütçe Açığı/GSYH oranı ise yüzde 2,1’e yükseldi. Faiz hariç giderler yüzde 20,2 artarken cari transferler ve sermaye giderlerindeki artışlar dikkat çekici. Bütçe giderlerindeki artış hızı yüzde 18,5 ile gelirlerdeki yüzde 8,8 artış hızının üzerinde gerçekleşti.

Bütçedeki gelir detaylarına baktığımızda yurtiçi ekonomik aktivitedeki eğilimi takip ettiğimiz dâhilde alınan KDV bir önceki yıla göre yüzde 6,9 ile sınırlı yükselirken, iç talebin seyri hakkında sinyal veren ÖTV gelirlerinde yüzde 11,6 artış söz konusu. Dış ticaretin seyri hakkında fikir veren ithalde alınan KDV ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20,3 artmış durumda.

Sonuç olarak Haziran ayındaki bütçe gerçekleşmelerinde giderlerdeki artış dikkat çekici. Bir önceki ayda olumlu katkı veren vergi yapılandırmasının etkisi bu ayda kaybolmuş vaziyette. Ve en önemlisi, 2016 sonunda 29,2 milyar TL olan bütçe açığının 2017’nin ilk yarısı itibari ile 25,2 milyar TL’ye yükselmesi düşündürücü.

O zaman soru şu: Özel sektör yatırımlarının bir türlü ivmelenemediği bir ortamda kamu harcamalarıyla ne kadar büyüyebiliriz? Ya da soru çevrilip şöyle de sorulabilir: Büyümek için ne kadar bütçe açığına razıyız? Ya da şöyle: Faizlerin yüksek seyrinden memnun muyuz?

Mali disiplin ve dış finansman ilişkisine ise hiç girmeyeyim. Sorulara verilecek cevaplar çıkmaz sokaklara girmemize neden olabilir.

***

İyisi mi, biz yine umudumuzu yitirmeyelim ve çıkmaz sokağa girmiş olsak bile “ya çıkarsa” demeye devam edelim. İlhan Berk’in 9 Eylül 1968'de güncesine yazdığı şu sözlerle de yazıyı bitireyim: "Yine sokaktayım. Budapeşte'nin sokakları yok. Büyük, cadde gibi. Hele hiç çıkmaz sokağa rastlamadığım için üzülüyorum. Kentler çıkmaz sokaksız nasıl sevilir?"

Güzel bir hafta olması dileklerimle.


24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page