Donald Trump’ın ABD’deki seçimleri kazanmasının ardından “Haritadaki İllüzyon” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. O yazı için ön hazırlık yaparken karşıma Alman haritacı Sebastian Münster ismi de çıkmıştı. Fotoğrafını görünce, ”gözüm bir yerden ısırıyor ama nereden?” diye düşünmüş ama çok üzerinde durmamıştım.
Ben böyle demiş olsam da zihnim arka tarafta pek durmamış olmalı ki parlayıp sönüveren bir yıldız misali geçenlerde birden “Para!” diye çakıverdi. Evet, evet “100 Mark” hem de. Bir anda hatırlamış olmanın, üstelik bu berraklıkta hatırlamış olmanın mutluluğunu yaşasam da “bir ekonomistin gözünün parayı ısırmasının haber değeri yoktur” diyerek coşkumu söndürdüm önce; ardından “Paragözle Hacivat” diye kelime oyunlarına girişerek ortamı soğuttum.
“100 Mark” yazıp “Giriş” tuşuna bastığımda ekranda Sebastian Münster’ı görmeyi beklerken başka bir Almanla karşılaştım. Kitapları onları yazarken içtiği tütünün bile parasını karşılamayan Karl Marx‘ın resmini görünce bir an duraladım. Doğu Almanya versiyonu değildi aradığım.
Aramayı “100 Mark Sebastian” diye detaylandırınca nihayet bulabildim. Böylece 2016 yılından kalma bir hesabı kapattım kendimce. Hesabı kapattım kapatmasına; ama bu sefer de mevzu, sonunda kötülerin yenildiği, iyilerin sonsuza kadar mutlu yaşadıkları bir masal diyarına uzandı.
Trump ile başlayıp Mark ve Marx’la devam eden, Münster ile sonlandığını düşündüğüm bu hikâyede, 1991 yılında son kez tedavüle çıkan 1.000 Alman Markı üzerinde gördüğüm Jacob ve Wilhelm Grimm, nam-ı diğer Grimm Kardeşler bu haftanın yazı konusuna kadar getirdi.
O masalların her birinin gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenildiğini biliyor muydunuz? İlk hali ürkütücü olaylara dayanan, unutulmaya yüz tutmuş Alman söylencelerini derlerken hikâyelere pozitif tarafından bakıp yeniden yorumlar Grimm Kardeşler. Bu doğrultuda kendilerine Fransız yazar Charles Perrault’un kaleme aldığı, gerçek hadiselere dayanan ve yetişkinlere hitap eden öyküleri dayanak alırlar. Masal olarak dinlediğimiz Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Rapunzel, Mavi Sakal, Külkedisi, Hansel ve Gretel’in gerçek olduğu fikri insanı bir hoş yapıyor.
“Goldilocks ve Üç Ayı” adlı çocuk masalından ismini alan ekonomik masala (gerçek mi yoksa) inandı geçtiğimiz on yılda piyasalar da. Masaldaki lapanın ne “sıcak” ne “soğuk”, tam kıvamında olması gibi ekonomide büyümenin ne enflasyona sebep olacak kadar hızlı ne de durgunluğa sebep olacak kadar az olmadığı, dengede seyrettiği bir süreçten geçildi.
Birçok varlık sınıfı aynı anda yükseldi. Büyük merkez bankalarının gevşek politikasının vermiş olduğu rahatlıkla bir yandan borsalar yükselirken bir yandan riskli enstrümanlara ve gelişmekte olan ülkelere para girişi devam etti.
Fed, ekonomiyi canlandırmak için yaklaşık on yıl önce başlattığı ve bilançosunun boyutunu dört katına çıkaran parasal genişleme politikasının sona erdiğini geçtiğimiz 20 Eylül’de yaptığı son toplantıda resmen ilan etti (Parasal Gevşemenin Sonu) ve Ekim ayında bilanço küçültme operasyonuna başladı. 2018 yılında 3 faiz artırımı konuşulurken, Trump’ın bütçe açığını büyütecek programının bu rakamı 4’e yükselttiğini gördük. Avrupa Merkez Bankası’nın da 2018’in son çeyreğinde parasal gevşemeyi bitireceği biliniyor.
Bütün bunlar bilinmesine rağmen 2 Şubat günü açıklanan ABD İşsizlik rakamlarında ücretlerdeki yıllık artışın yüzde 2,9 düzeyinde gerçekleşmesi sonrasında yaşanan çöküş ve dalgalanma, “masal bitti mi?” diye sorgulanırken, gerçeklerin de hatırlanmasına sebep oldu. Bu hareket kısa vadeli bir düzeltme mi, yoksa Goldilocks Ekonomisinin sonuna mı gelindi diye tartışılsa da, parasal normalleşmeye doğru yaklaşıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Murathan Mungan’ın “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” dizelerindeki gibi, o masallardan miras iyimserliğimiz yaş aldıkça çocukluğumuz kadar uzaklara mı gidiyor ekonomide yoksa?
Güzel bir hafta dileklerimle.