6 Ağustos’ta yazdığım son yazıya “Hayat Beni Neden Yoruyorsun?” başlığını atmıştım. Bir sonraki hafta ise yazımı Oxford Dictionaries’in İngilizce’de 2016 yılının kelimesi olarak seçtiği ‘post-truth’ üzerinden kurgulamıştım. Sebebi, ekonomik gidişat üzerine yazılan ve söylenenlerdi; çünkü objektif gerçeklerden ziyade duygular, kişisel kanaatler ve inançlar daha baskındı yapılan değerlendirmelerde.
“Ay İnanmıyorum!” diyerek üç kere başladığım o yazıyı, dört kere sildim garanti olsun diye. Fark ettim ki her yazdığım yazıda hararet göstergem daha da yükselmiş. Motoru soğutmam herkes için daha iyi olacak, diyerek durmaya karar verdim. Uzun bayram tatili de imdadıma yetişti.
Üç hafta sonra yeni bir yazının başına otururken bu sefer dilimde Kavafis’in şiiri:
“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın / Bu şehir arkandan gelecektir. / Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, / aynı mahallede kocayacaksın; / aynı evlerde kır düşecek saçlarına. / Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. / Başka bir şey umma…”
Bırakıp gitsem de yine dönüp dolaşıp bu şehre geldim bu sefer başka şeyler umarak.
Umarak diyorum; çünkü giderken yılın başından bu yana TL ABD Doları karşısında yüzde 40 değer kaybederken; TÜFE yüzde 15,85’e, tüketici fiyatlarıyla arasındaki makasın giderek açıldığı ÜFE yüzde 25’e çıkmıştı; iki yıllık gösterge tahvil faizi yüzde 27,75’e yükselmişti. Cari açığın GSYH’ye oranı ise yüzde 6,5’ler düzeyinde seyrediyordu.
13 Ağustos haftasında BDDK, yurtdışıyla yapılan SWAP işlemlerine sınırlama getirerek, yurtdışındaki TL likiditesini azaltmayı ve spekülatif döviz talebini sınırlamayı amaçlayan bir adım attı. Daha sonra BDDK, yeni bir düzenlemeye giderek daha önce yüzde 50 olarak açıkladığı bankaların swap işlemler toplamının bankaların yasal özkaynak toplamının yüzde 25'i olarak revize etti.
TCMB ise finansal istikrarın desteklenmesi ve TL ve döviz likidite yönetimin güçlendirilmesi amacıyla TL likiditesinde, teminat kısıtlarını gevşeterek ve yeni araçlar tesis ederek bankaların likiditeye erişimini kolaylaştırdı. Döviz likiditesi için, bir haftaya ilaveten bir ay vadeli depo imkanı sağlanırken gerektiğinde limitlerin artırılabileceği belirtildi. Bankaların kendi aralarında döviz borçlanması yapabilmeleri için TCMB aracılık faaliyetini üstlendi. TL zorunlu karşılık oranları tüm vadelerde 250 baz puan, yabancı para zorunlu karşılıklarda ise 1-3 yıl vadede 400 baz puan indirildi. Zorunlu Karşılık düzenlemesiyle finansal sisteme 10 milyar TL, 6 milyar dolar ve 3 milyar dolarlık altın likiditesi sağlandı. Ayrıca TCMB, haftalık vadede yüzde 17,75’ten repo ihalesi açmazken, TL karşılığı döviz depo ihalesindeki, döviz depo faizini de yüzde 19,25’e yükseltti. Böylece TCMB, faiz koridorunun içinde kalarak fonlama maliyetinin yüzde 17,75’ten yüzde 19,25’e doğru yükselmesinin yolunu açarken, 150 baz puanlık örtülü parasal sıkılaştırma yapmış oldu. TCMB, kur kaynaklı enflasyonist baskıları hafifletmeye çalışırken, 13 Eylül’deki Para Politikası Kurulu toplantısında ek bir sıkılaştırma yapılabileceğinin de sinyalini verdi.
Bu hafta ile beraber artık gözler Eylül ayının ilk haftasında yayınlanması muhtemel Orta Vadeli Program’da (OVP) ve temel makro büyüklüklere çevrilecek. Açıklamalardan 2019 yılı büyüme oranının yüzde 3-4 civarında olacağını, bütçe açığının GSYH’ye oranının yüzde 1,5’i ile sınırlandırılacağını öğrenmiştik. 2018 yılına ilişkin rakamlara da revizyonlar gelecek büyük olasılıkla.
Piyasaların bütün dikkati OVP’ye yoğunlaşacak olsa da üzerine düşünmemiz gereken başka hususlar da var. Örneğin, kur artışına bağlı olarak TL cinsinden değeri artan dış borçlar ilk akla gelen. Yine kur artışına bağlı olarak yükselme eğilimini sürdürecek olan enflasyon bir diğeri. 179 milyar dolar düzeyinde bulunan kısa vadeli dış borç stoku ve bu rakama eklememiz gereken 50-55 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesi muhtemel cari açık rakamı. 2010 yılından itibaren hızla artan ve GSYH’nın yüzde 26’sı düzeyine çıkan özel sektörün borcu.
Bunları, küresel merkez bankalarının para musluklarını kısmaya başlaması ile beraber okumak gerekiyor bir de. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) paylaştığı alttaki grafik bu sürecin hızlanmaya başladığını söylüyor. Ülkeye sermaye çekebildiğimiz 2002-2008 ve 2010-2013 dönemlerinde, TCMB faiz oranlarını çok yükseltmek durumunda kalmazken; 2016’dan itibaren bu tablo değişmiş durumda.
Yukarıda, TCMB’nin fonlama maliyetini yüzde 17,75’ten yüzde 19,25’e doğru çekerek aslında 150 baz puanlık örtülü parasal sıkılaştırma yaptığından bahsetmiş ve 13 Eylül’deki Para Politikası Kurulu toplantısında ek bir sıkılaştırma yapılabileceğinin sinyalini verdiğini belirtmiştim. Bunun arkasında yatan gerekçe de değişen bu tablo zaten; ABD ile yaşanan gerginlik ise cabası.
Sonuç mu?
Kuru frenlemeye çalışmanın bedeli reel sektör şirketlerinin borçlanma maliyetlerinin artması olacak. Şirketler zorlanırken, bireylerin kredi talebi daralacak. Büyüme ise belirgin bir biçimde yavaşlayacak.
Ve tüm bunlar olurken kır düşecek saçlarımıza.
Güzel bir hafta dileklerimle.