Düğmenin giysilerde kullanılmaya başlamasının 13. yüzyıla kadar gittiğini yazıyor kitaplar. Kadın ve erkek kıyafetlerinde ters yerlerde olmasının nedenini ise erkekler varlıklı olsun olmasın kendileri giyinirken, kıyafetlerdeki bu lüks aksesuarı kullanan zengin kadınların yardımcıları tarafından giydirilmeleri olarak açıklanıyor. Bu nedenle kadın kıyafetlerinde düğmeler solda yer almaya başlamış.
Geçmişin bu lüks aksesuarı günümüzde sıradan bir obje haline gelirken sporda, siyasette, ekonomide işler kötüye giderken birilerinin bastığından şüphe duyulan paranoyak bir objeye de dönüşüverdi. Sorumluluktan kaçmak isteyenler, her kötüye gidişte düğmeye kimin bastığını arar oldu.
Oysa gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider. Örneğin bütçe disiplini kaybedildiğinde Türkiye’nin başına gelenlere bakmak bunu anlamaya yeter.
2019 bütçe kanununda 80,3 milyar TL’lik net borçlanma limiti tanımlanmıştı. Bunu kısaca borçlanma ile anapara ödemesi arasındaki fark olarak tanımlayabiliriz. Haziran ayına geldiğimizde bu limite çoktan ulaşıldığını gördük. Kanun değişikliği olmadan bu limitin yüzde 10 oranında artırılması imkânı bulunmakta ki o da yaklaşık 88,3 milyar TL ediyor. Temmuz ayında bu limit de aşıldı.
Peki, ne yapıldı? Torba kanun içerisine eklenen bir madde ile Ekim ayında 2019 yılının net borçlanma limiti 70 milyar TL artırılarak 158,0 milyar TL’ye revize edildi. Dikkatinizi çekerim, 80,3 milyar TL ile çıkılan yolda geldiğimiz nokta 158,0 milyar TL. Yani iki katı bir artıştan bahsediyoruz. Yılı da bunun hemen altında 157 milyar TL düzeyinde kapatacağımız anlaşılıyor.
Bütçe disiplini kaybedilince Hazine’nin iç borç çevirme oranı da yükseldi. Borç çevirme oranı, vadesi gelen anapara ve faiz ödemesi için ne kadar yeni borçlanma yapıldığını gösterir. Bu oran 2019 için yüzde 132,4 olurken, aynı zamanda 2003 yılına kadar geri giden veri setindeki en yüksek seviyeye de karşılık gelmekte.
“Peki, onun için ne öngörülmüştü?” diye sorabilirsiniz. 2019 yılı duyurusunda Hazine yüzde 93,5’lik bir iç borç çevirme oranı hedefliyordu. Oysa 2020 yılı finansman programını açıklarken yüzde 121 olarak revize edilen 2019 tahmini değerinin de üzerinde bir gerçekleşme ile yılı kapattık. Hazine’nin 2020 yılında iç borç çevirme oranını ise yüzde 104 olarak öngördüğünü hatırlatayım bu arada.
Bütün bunları bir başka yerden bütçe gerçekleşmelerinden de izleyebiliyoruz. Bütçe gelirleri, ekonomik büyümedeki yavaşlama ve vergi tahakkuk-tahsilat oranlarındaki düşüşün etkisi ile geriledi. 2019 yılı Kasım ayı itibariyle genel bütçe vergi gelirlerinde tahakkuk-tahsilat oranı yüzde 75,5 ki bu bir önceki senenin tamamındaki yüzde 78,7’ye göre gerilemeyi ifade ediyor. Bütçede tahsilat yapılamadığı gibi harcamalar da kontrolden çıkmış vaziyette.
TCMB’den yapılan kar ve ihtiyat akçesi transferi ile tek seferlik bedelli askerlik, imar barışından gelen gelir aktarımları da göz önüne alındığında durumun ne kadar vahim olduğu daha net anlaşılabilir. Önceki senelerde Nisan ayında bütçeye aktarılan kar, 2019 yılında Ocak ayında yapılan olağanüstü genel kurulla yine erken tahsil edilmiş ve toplam 37,5 milyar TL’lik kar transferinin 33,8 milyar TL’si Ocak 2019’da bütçeye aktarılmıştı. Ancak Merkez Bankası’nın Temmuz ve Ağustos aylarındaki ihtiyat akçesi transferi ile birlikte TCMB’nin 2019 yılındaki toplam aktarımı (kurumlar vergisi hariç) 78,3 milyar TL’ye ulaşmıştı. Buna rağmen 2018 yılında 72,61 milyar TL açık veren bütçenin 2019 yılında 130 milyar TL düzeyinde bir açıkla yılı kapatacağı anlaşılıyor.
İşte böylesi bir tablo, 2020 yılında bütçe hedeflerinin tutturulması konusunda zorlukların devam ettiğini düşündürüyor.
İngiltere Merkez Bankası eski başkanlarından Josiah Stump “sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamayız“ derken kaçanların yazının başlığındaki soruya sığınacaklarını acaba hiç aklına getirmiş midir?
Biz cevabını verelim: Düğmeye kimin bastığını hepimiz biliyoruz.