geçenlerde bir toplantı için arabayı metrocity'nin otoparkına bırakmıştım. dönüşte "otoparka para vereceğime şuradan bir kitaba para verir, faturasıyla da otoparkı beleşe getiririm" diyerek kitapçıya kırdım dümeni. (bkz: mini çakal)
dükkan girişindeki raflar grinin tonlarına bürünmüş olduğundan daha renkli birşeyler bulabilmek umuduyla arka raflarda gözümden (elimden) kaçmış kitap avına çıktım.
işte o sırada karşılaştık. ismini gördüğüm an " vay be, ankara'nın o güzide pavyonu için kitap yazmışlar" dedim. sonra "lan yoksa hiroşima sevgilime mi gönderme yapıyor?" diyerek çekip aldım raftan.
"insan nasıl bazı kitapları çok severek okusa da, bir süre sonra neler olduğunu unutur ve o kitaptan sadece bir duygu kalırsa geriye, o günden de bana sadece bir duygu kaldı. o güne ait, bir daha hiç yaşanması mümkün olmayan, ama hafif bir meltemle gelen ve nereden geldiği belli olmayan bir yasemin kokusu gibi.”
bir yasemin kokusu estirdi üniversiteyi kazandığım sene adım attığım ankara’dan "ankara, mon amour".