top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAli Orhan Yalcinkaya

fakat müzeyyen bu derin bir tutku


ilhami algör’ün “kalfa ile kıralıça”sı sarmamıştı beni; ama ismi uzun kendi kısa bu kitap bambaşka. daha ilk satırdan o bıçkın, bitirim dil hikayenin içine çekiverdi beni. anlatımı öylesine akıcı ve kıvrak ki “ağır roman” gibi bir kültü elimde tuttuğumu düşündüm.

kitabı okurken kafamın içinde hep, ezginin günlüğü’nün çok sevdiğim şarkısı “eksik bir şey mi var hayatımda?” dönüp durdu. öyle ki, kitabın kahramanı da bu soruyu sorup duruyor kah kendine, kah müzeyyene, kah kapı dillerine.

"tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu farkettim. önemsemedim. yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. kapıyı çektim, kilidin dili yuvasına otururken, “nereye?” dedi. aldırış etmedim, çıktım."

her bir cümlesi ayrı bir hikaye bence. bu kadar kısa bir kitaptan koskoca bir film nasıl çıkar yoksa? örnek mi?

şehirden topladığı hikayeleri akşamları eve, sevdiği kadına getiren sünepe hikaye kahramanının dile gelip “bir şekilde beni tel cambazı yap abi, telin tam ortasında bir yerde iken, nasıl yürüneceğini unutan bir cambaz olayım. orada öyle gece gündüz takılayım.”

“biz bahçeli evlerde oturmuyoruz, çiçekler saksıda. öğlen uykusu bilmeyiz. icabında numaradan göz yumar, kaşla göz arasında tüyeriz. bu muhabbet bize uymaz.”

ya da “nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?”

son söz: “-bitse ne olur, bitmese ne?-“

42 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page