top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAli Orhan Yalcinkaya

Su İçindeki Polen Tanesi


İskoç botanikçi Robert Brown, 1827 yılında mikroskopla suyun içindeki polenleri incelerken, polenlerden ayrılan bir takım küçük parçacıkların sürekli hareket ettiğini fark eder. Önce polenin canlı olduğu için hareket ettiğini düşünür, ama aynı hareketi su içindeki toz(inorganik) parçacıklarında da gözlemleyince olayın canlı olmakla bir alakası olmadığını anlar. Hareketin sebebini çözmek ise Albert Einstein’a kısmet olur:

Su içindeki polen tanesi dört bir yandan su moleküllerinin bombardımanına maruz kaldığı için kıpraşmaktadır.

Brown Hareketi” adıyla anılan bu hareket düzensiz ve rastgele bir hareket aslında. Bildiğimiz titreşim hareketinden çok farklı; çünkü titreşim hareketinde sabit bir nokta etrafında belirli bir frekansa sahip bir hareket söz konusuyken, Brown hareketinde herhangi bir periyot olmadığı gibi, parçacıklar hareket sonucu yerlerini değiştirebiliyorlar.

Pekiyi, bu düzensiz hareketin bizi getirdiği noktanın Ekonomi Nobel Ödülü olduğunu söylesem, ne dersiniz? Şöyle ki, F. Black, M. Scholes[1] ve R.C. Merton’un[2] fiyatların rastgele hareket içinde olduğunu varsayarak geliştirdikleri Black and Scholes Modeli 1997 yılında Nobel getirir kendilerine.

Brown Hareketi bambaşka bir vesileyle Guinness Rekorlar Kitabına da girer. Microsoft’un araştırma laboratuvarının da bulunduğu Washington’daki Building 87 (87 No’lu Bina) ile bilinen merkezinde özel olarak inşa edilmiş dünyanın en sessiz odası ile. Brown Hareketi’nden yola çıkarak matematikçiler, oda sıcaklığında hava moleküllerinin çarpışmasının -24 dBA (desibel) ses çıkardığını ortaya koymuş. İşte bu oda 2015’te -20,6 dBA ile bu unvanı kazanmış.

Havada kalmaması için şöyle örneklendireyim: Örneğin fısıltımız 30 dBA, nefes alıp verişimiz 10 dBA. Oda o kadar sessizmiş ki kanımızın damarlarımızdan akışı duyulabilmekteymiş.

Konu buradan ekonomiye bağlanır mı? Bağlanır.

Su içindeki polen tanesi gibi dört bir yandan haber bombardımanına maruz kaldığımız bir haftadan sonra veri akışı açısından kesif bir sessizliğin olduğu bir haftaya girmekteyiz. O veri bombardımanı sırasında da piyasalar kıpraşıp durdu.

Örneğin Eylül ayında Cari İşlemler Dengesi, beklentilerin üzerinde 4,5 milyar dolar açık verdi. Geçen yılın aynı ayında açık 1,6 milyar dolar düzeyindeydi. Böylece bir önceki ay 36,3 milyar dolar olan birikimli cari açık 39,3 milyar dolara yükseldi. Altın ve enerji dışı 12 aylık birikimli çekirdek açık ise 0,4 milyar dolar fazladan 0,7 milyar dolar açığa döndü. Cari açığın GSYH’a oranı ise yüzde 4,3’ten yüzde 4,7’ye yükseldi. Orta Vadeli Plan’da 2017 yılında cari işlemler dengesinin 39,2 milyar dolar açık vermesi ve açığın GSYH’ya oranının yüzde 4,6 olması öngörülmekte.

Üstelik bu açık turizm gelirlerindeki toparlanmaya rağmen oldu. Elbette enerji fiyatlarının bunda etkisi var; ama öncü veriler Ekim ayında da dış ticaret açığındaki artışın devam edeceğini söylemekte. Turizm gelirlerinin de azalış eğilimine gireceği bir döneme de girmiş bulunmaktayız. Nitekim Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), Türk Lirası'nın zayıflığı ile ilgili uyarılarda bulundu. Enstitünün analizine göre Türk Lirası'nda devam eden zayıflık dış finansman ve enflasyon görünümü ile ilgili yükselen risklerin altını çiziyor. Cari açığın finansmanı ile ilgili de uyarılarda bulunan IIF, cari açığın temel olarak oynak sermaye akımları tarafından finanse edilmesinin de bir risk olarak göründüğünü belirtti.

Bütçe gerçekleşmelerine baktığımızda ise 2016 Ekim ayında 0,10 milyar TL açık veren bütçenin bu yılın aynı döneminde 3,344 milyar TL açık verdiğini gördük. Ocak-Ekim dönemi itibari ile ise 2016’da 12,14 milyar TL olan bütçe açığı bu yılın aynı döneminde 34,96 milyar TL açığa yükseldi. 2016 Ekim ayında 2,80 milyar TL fazla veren faiz dışı denge bu sene 0,19 milyar TL fazla verirken geçen yılın Ocak-Ekim döneminde 32,44 milyar TL olan fazlanın 15,16 milyar TL’ye gerilemiş olduğu görülüyor. Temmuz’da 54,84 milyar TL olan 12 aylık birikimli bütçe açığı, Ağustos ayında bu yılın zirvesi 59,31 milyar TL’ye yükseldikten sonra Eylül’de 48,83 milyar TL’ye gerilemişti. Ekim’de tekrar yükselişe geçerek 52,07 milyar TL’ye genişlemiş oldu.

Ekim bütçe gerçekleşmeleri, 2017 yılında faiz dışı harcamaların hedefin önemli ölçüde üzerinde kalacağına işaret ediyor. Bunun bir yansıması olarak da bütçe açığı genişlemeye devam ediyor. Ekonomik aktivitedeki güçlü seyrin vergi gelirlerine olumlu yansıyacağı beklentisiyle bütçe açığındaki genişlemenin bir miktar sınırlanacağını söyleyebiliriz. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ise bu durumla ilgili olarak, kamu maliyesine ilişkin göstergelerin -küresel faizlerin yükseldiği, hâlihazırda yüksek spreadlerin ve borçlanma ihtiyacının mevcut olduğu bir ortamda- büyük bir ihtimalle zorlayıcı olacağını söyledi. Yayımladığı kredi analiz raporunda Türkiye’nin kamu maliyesinin geçtiğimiz yıl bir miktar bozulduğu belirtilerek, ülkenin “güçlü ekonomik büyümesinin ve yönetilebilir kamu borcu göstergelerinin kredi için kilit önemde olduğu ifade edildi. Hem nalına hem mıhına vurarak Türkiye’nin kurumsal ortamı ve rekabetçiliğinde gelişim ile hassaslıklarında yapısal azalmalar görüldüğü takdirde ülkenin kredi notunun yukarı çekilebileceği; büyümenin yavaş kalması, kamu finansmanı gücünde kötüleşme görülmesi ve kurumsal gücün zayıflaması durumunda ise ülkenin kredi notunun indirilebileceği uyarısında bulundu.

Geçtiğimiz haftanın yoğun veri trafiğinin içinde Ağustos işsizlik rakamlarından da bahsetmek gerekiyor. İşsizlik geçen yılın aynı dönemine göre 70 baz puan düşerek yüzde 10,6 oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre 30 baz puan, geçen yılın aynı dönemine göre de 70 baz puan gerileyerek yüzde 10,8 oldu. Rakamlarda en dikkati çekici husus bu gerilemenin, işgücüne katılım oranının 52,6’dan 53,7’ye yükselmesine rağmen gerçekleşmiş olması.

Temmuz ve Ağustos aylarında gözlenen sanayi üretim artışlarının nihayet sektör istihdamına olumlu yansıdığı görülüyor. Ama 3. çeyrekte iktisadi faaliyetin sektörler geneline yayılan güçlü seyrine karşın işgücü piyasasında kısmi bir iyileşme göreceğimizi beklemekteyim.

İşte böylesi bir haber bombardımanının ardından bu hafta İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı ve Reel Kesim Güven Endeksi verileri ile yetinecektik, bir gözümüz hep döviz kurlarının üzerindeyken. Merkez Bankası da hafta sonu bir açıklama yaparak bugünden itibaren (20 Kasım 2017) Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerine başlayacağını duyurdu. Yıl sonuna kadar vadeli döviz satım pozisyon tutarının en fazla 3 milyar ABD doları olmasını planladığını açıklarken, blogunda da konuyu biraz daha detaylandırdı.

Bakalım, damarlarımızdan akan kanın sesini duyabilecek miyiz?

Güzel bir hafta dileklerimle.

[1] F. Black and M. Scholes, The Pricing of Options and Corporate Liabilities, The Journal of Political Economy Vol.81, No.3 (1973) 637-654

[2] Robert C. Merton, Optimum Consumption and Portfolio Rules in a Continuous-Time, Journal of Economic Theory 3 (1971) 373-413


41 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page